Sadakat halkaları, firmada kime ne şekilde davranmanız gerektiğini, kime öncelik vermeniz, kimi geri plana atmanız gerektiğini belli eden bir hiyerarşi sistemidir.

Müşteri sadakati diyoruz, çalışan sadakati diyoruz, çalışanın müşteriye olan sadakati diyoruz, peki sadakatten ne anlıyoruz, kimler kimlere ne derecede sadık davranmalılar bunu biliyormuyuz ?

Sadakat halkasının merkezinde kişinin kendisi vardır. Özel hayatınızda sadakat halkaları; eşiniz, aileniz, kardeşleriniz, dostlarınız, arkadaşlarınız, iş arkadaşlarınız, komşularınız gibi birbirine göre öncelikleri olması gereken değişik ilişkiler katmanlarıyla genişlerler.
Bazen öyle bir durumda kalırız ki, bu sadakat katmanlarından hangisine sadık hareket etmemiz gerektiğini bilemeyiz, şaşırır, hatalar yaparız.

Örneğin bir arkadaş grubunda, çok yakın dostunuz hakkında olumsuz şeyler söylendiğini işittiniz. Ne yapacağınızı şaşırdınız, üzüldünüz, ancak onu orada savunamadınız. Daha sonra kendisini gördüğünüzde diğerlerinin kulağına gidecek diye konuyu anlatmayıp suskun kaldınız, yani iki tarafın arasında kalmak istemediniz. Konuyu saklasanız ona ayıp olacak, saklamasanız diğerlerini ispiyonlamış gibi olacaksınız.  Böyle bir durumda dostunuza sadakat göstermek ve gerçekleri anlatmak durumundasınız. Aynısının size yapıldığını düşünün. Yakın bir arkadaşınız var, bir ortamda siz haksız yere eleştiriliyorsunuz ama bu arkadaşınız sessiz kalıyor, ardından size de söylemiyor ve siz başka bir yerden öğreniyorsunuz!

 

Diyelim eşinizle tartıştınız ve onun yakın arkadaşına dert yandınız. Arkadaşı, eşiniz hakkında bugüne kadar hiç bilmediğiniz çok ağır şeyler söyledi. Sonra eşinizle barıştınız ve size anlatılanları eşinizden sakladınız. Çünkü eşinizin arkadaşı size güvendi, size söz verdirdi. O dönemde kendinizi rahat hissetmeniz için onun sırlarını anlattı. Eşinize, bu olanları söylememe kararı vermeniz yanlış bir davranış olur. Eşiniz size en yakın sadakat noktasında olan kişidir, arkadaşı ise size göre en az iki halka daha uzaktadır. Ne pahasına olursa olsun ilk fırsatta arkadaşının onun hakkında söylediklerini eşinize anlatmanız gerekir. Varsın araları açılsın, o sizin göreviniz değil. Siz eşinize sadık kalmalısınız, iki kademe uzağındaki birine değil. Konuya eşinizin arkadaşı gözünden de bakarsak: Siz arkadaş eşisiniz, yani eşiniz ona ilk halkada, siz ise ikinci halkada kalıyorsunuz. Bu durumda bunları sizinle hiç paylaşmaması, ya da eşinizi arayıp konuşmayı aktarması gerekiyordu. Bunu yapmadığına göre eşinizin ilk sadakat kademesinde olmayı da hak etmiyor demektir ve sonuçlarına elbette katlanmalıdır.

 

İş hayatında da sadakat katmanları mevcuttur ve ilk katman tartışmalı olarak şirket veya şirket sahibidir. Böyle diyorum, çünkü bazen bu ikisi karışıyor. Aslına bakarsanız, profesyonel bir yöneticinin sadakati firmaya olmalı, sahiplerine değil.

Çünkü firma, sahibinden ayrı ve daha büyük bir kişiliktir; çalışan personeline, müşterilerine, bayilerine, devlete, danışmanlarına, halka açık ise hisse sahiplerine, pek çok ayrı kişi ve kuruma mükellefiyetleri, yükümlülükleri ve taahhütleri vardır.

Ama uygulamada pek böyle olmuyor maalesef. Bazı durumlarda firma sahibi firmasını özellikle borçlandırıp, vergi, SGK gibi ödemelerini yapmayıp, piyasaya borçlar bırakıp şirketi iflas ettirip başka bir firma kuruyor. Burada sizin sadakatiniz maalesef firma sahibine olmak durumunda; eğer iş ahlakınız hâlâ öyle bir firmada çalışmanıza izin veriyorsa.

 

işyerinde sadakat nedir

Bazı durumlarda ise yönetim kurulu başkanı, % 51 ya da kontrol hissesine sahip ise, firmanın % 100’üne sahipmişçesine, diğer ortakların haklarını gözetmeksizin firmayı yönetir, hakkı olmayan ödemeleri alır, şirketi gereksiz risklere sokar. Bunu şahsen ben de yaşadım. Böyle bir durumda da bence iş ahlakınız firmanın kendisine sadık kalmanızdır ki, bu da işi bırakmanıza gidecek yolu açmak demektir. Çok güç bir durum.

Sonuçta bir yöneticinin ilk sadakati elbette firmasına olmalıdır. Ancak belirttiğim gibi, ülkemizde patronlar kendilerini şirketle eş gördüklerinden, firma aleyhine ama kendileri lehine bir durumla karşılaştıklarında yöneticiyi sadakatsizlikle suçlayabilmekte, “Firma benim değil mi? Batırırsam batırırım, sana ne!” diyebilmektedir. Bu nedenle sadakat zincirinin ilk halkasında firma mı, firma sahibi mi olduğuna siz karar vereceksiniz. Bana göre sonraki halkalar aşağıdaki gibi olmalıdır:

İkinci halka devlet (Vergi-SGK vs), üçüncü halka diğer ortaklar yani küçük ortaklar, sonra müşteriler yani bayiler, sonra personel, sonra en sadık anahtar tedarikçiler, sonra diğer tedarikçilerdir. Tartışılabilir… Size göre halkalar farklı olabilirler ama bir kez kafanızda netleştirdikten sonra bu hiyerarşiyi bozmamalısınız.

 

Bu halkalar arasında bir çatışma olduğunda bir üst halkayı korumalısınız. Örneğin maaş öderseniz SGK’yı ödeyemeyeceksiniz, o zaman önce SGK’yı ödeyin, maaşı geciktirin. Veya firma sahibinin ihtiyacı var, firmadan para çekmesi gerekiyor ama maaşlar gecikecek; firma sahibine ödeyin, maaşları geciktirin. Maaş zamanı geldi ama ödeme zamanı gelen ana tedarikçinizin de vadesi geçiyor, önce maaşları ödeyin, tedarikçiyi bekletin gibi. Eğer bu sadakat zinciri bir bozulursa etrafınızda kime güveneceğinizi bilemezsiniz, siz de güvenilmez duruma düşersiniz.

 

Uluslararası ve kurumsallaşmış şirketlerde; firma, firma sahiplerinden ayrı bir tüzel kişilik olarak görülür. Hukuken zaten öyle de, pratikte demek istiyorum. Firmanın sorumlulukları vardır, taahhütleri vardır, kontratlar imzalamıştır, bayilikler vermiştir, marka kullanım hakkı vermiştir, sigorta poliçeleri düzenlemiştir. Yedek parça tedarikçileri yatırımlar yapmışlardır. Lojistik firmaları onlar için depolar kiralamış, personel ve nakliye araçları satın almışlardır. Firmada çalışan binlerce insan borçlanarak ev, araba almıştır. Hisse senedi sahipleri, kiralar, tedarikçiler, ödenen vergiler, vs. Bir firma bir dünyadır. Bir veya birkaç kişinin keyfi kararlarıyla bu düzenin bozulmasına izin verilmemelidir, ama maalesef uygulamada hiç de öyle olamıyor.

 

Arthur Andersen’ın batışından sonra ABD’de ortakların yönetimdeki yetkisini sınırlayan bazı yasalar çıkartılmıştır; The Sarbanes-Oxley Act, Corporate Compliance, Corporate Governence, Code of Conduct gibi. Swissair’in batışından sonra da Avrupa’da benzer kanunlar yürürlüğe girmiştir.

 

Örneğin 1869 yılında kurulmuş olan Schindler Asansör halka açık bir firmadır. Yönetim hisseleri, 3. kuşak sahiplerinden olan Alfred Schindler (CEO)’in elindedir. Alfred Schindler’in firma üzerindeki yetkileri kısıtlıdır. Maaşı, bağımsız komite tarafından belirlenmekte, tüm operasyonel kararlar yönetim kurulunda alınmakta ve üç ayrı komitede denetlenmektedir.

İşletmelerde personel sadakati